Site Rengi

enflasyon emeklilik ötv döviz akp chp mhp
DOLAR
32,5575
EURO
34,8784
ALTIN
2.436,85
BIST
9.708,54
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Manisa
Az Bulutlu
24°C
Manisa
24°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
26°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
24°C
Pazar Parçalı Bulutlu
25°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
25°C

ANNELER GÜNÜ MÜ ? -ANNELİ GÜNLER Mİ?

ANNELER GÜNÜ MÜ ? -ANNELİ GÜNLER Mİ?

Ne zaman anneler günü gelse bu iki soru arasına sıkışıp kalırım. Ama sonuçta ikisi de yaşanılmıştır…
*
Ben derim ki, yılda bir gün yeter mi annelere? Yetmez elbet! Peki bu mümkün mü? Tanıklıklarımdan dolayı mümkün; bunu başaranları çok gördüm…
*
Her anne bir gelindir her şeyden önce. Anneliği tadanın oğlu varsa, eve bir gelin daha gelir. Gözlemlerime göre; anneler oğullarını paylaşmayı sevmiyorlar. Yahut, geçimi beceremiyorlar…
*
Kızı olan annelerden de söz etmem gerek. O da, bir gelin olarak gidecektir evinden. “Kızım ana canım ana/ onun da kaynanası,kayın pederi vardır. Genelde şöyle bir düşünce geçer usumdan : O evde görümce varsa, kara kedi rolüne sahiptir. Yengeyi severse başka, sevmezse başka role sahiptir…
*
Tanığı olduğum çok ola da açar..y yaşanır evlerde: Hısımlık, hasımlığa dönüşe biliyor ( Ata erkil aile döneminde) mesela?
Çoklukla, zorlanan kızı , evini terk edip gelir baba evine.O, artık evin kızıdır.Oysa, gelini de vardır evde. Roller değişir. Yengesi elin kızıdır. Oysa evlendiği oğul da, elin oğludur..Çatışmaların, yeni-eve çıkmaların sırrı bu ikilemdedir…
*
Bir dostum ,yazlığında bir olayı çöyle aktardı. Sitede çocuklar ikindilerde” açıktık anneane “ çağırışlarına şu saptamayı yapmış: “Yahu bunları baba anneleri yok mu ki?”.Yukarıdaki bölümce bu nedenle yazıldı…Ama ne olursa olsun, aslolan mutluluktur. Ne var ki, mutluğun bozulması, araya kara kdilerin girmesi doğaldır günümüzde. Ayrılıklar, birey olmanın yolunu da açar…
*
İşin Edebiyat tarafına gelince; buraya kadar anlattıklarımı doğrulayan bir romanı var Orhan Kemal’in: Adı ELKIZIdır. Gelin adaylarına ve kaynanlarına okumalarını öneririm. Galiba film de yapılda.. Konusu şöyle: El Kızı Özet
Şiddetli bir fırtınanın olduğu gün balıkçılar kıyıya vurmuş bir kadın cesedi bulurlar. Yüzü açlıktan, sefaletten, yara bereden berbat bir haldedir. Her şeye rağmen o çökmüş artık cansız olan yüzde, yaşadığı zamanlara ait gözden kaçmayacak bir asalet mevcuttur. Kadının cılız bedenini ilginç kılan bir diğer ayrıntı ise; hırpane kıyafetlerinin üzerinde oldukça sıradan ince parmağında takılı benzersiz taşlarla süslü karanlıkta ışıl ışıl parlayan pırlanta bir yüzüktür. İşte; seneler boyunca elden ele dolaşan lanetli yüzük her şeyin başlangıcıdır.

Teyzesi ile beraber yaşayan küçük Nazan anasız babasız kimsesiz bir kızdır. Hayattan çok küçük yaşlarda tokat yemiş, teyze yanında sığıntı gibi yaşayan, içine kapanık, oldukça saf bir kızdır. Ta ki bir gün karşı apartman dairesinde kalan hukuk fakültesi öğrencisi Mazhar’ ın dikkatini çekene kadar. Topuklara kadar uzanan sapsarı saçlı, güzel gözlü, sessiz Nazan’ ı zaman içinde kandırmayı “başaran Mazhar kızı evliliğe ikna eder. Zaten başka yolu da yoktur çünkü; teyzesi münasibetlerini öğrendiği için Nazan’ a etmediğini bırakmaz, evden dışarı atar. İşte böylelikle Nazan’ ın hikayesi başlamış olur.”
***ZORDA ANALR VAR: Cumartesi anneleri, kayıp anneleri, şehit anneleri vb. Gibi.
“Bağdat gibi diyar, ana gibi yar bulunmaz” diye bir söz vardır. Şimdierde B ağdat harabedir e yazık ki ! *
“Ana başta tc imiş, bir elat pir olsa da anaya muhtaç imiş.” “Cennet anaların ayakları altındadır.” Derler. Ben evladının ayaklar altına alınmasına göz yumabilmiştir. Analar gördüm, evlatlarına gözü gibi bakan. Bir yerimiz acısa, babam demez anam deriz. Mehmet Yurdakulun bir şiiri vardır: “Kesildi mi elleri” başlıklı…(*)
KESİLDİ Mİ ELLERİN?..
03.02.2006
Öyküyü bilirsiniz. Mehmet Emin Yurdakul, hayırsız bir evladı anlattığı manzum eserinde, gece yarısı sarhoş olarak eve gelen oğulun, dul annesini, “Kalk çabuk, kalk bana para ver!” diye sert hareketlerle sarsarak uyandırmasını kaydeder. Anne, “Bende para ne gezer evladım? Param olsa ele dikişi diker miyim?” dese de, hayırsız evlat elinde bıçakla, “O masalı başkasına anlat sen. Para istiyorum! Yoksa vururum seni!” diye tehdit eder. Annenin feryadı yürek yakıcıdır: “Vurma, dur; beni dinle, hangi ana para vermez oğluna? Vallahi yok, olmuş olsa feda olsun yoluna.

” Çocuğun gözünü hırs ve ihanet bürümüştür, bıçağı annesinin omzuna saplar. Bıçak darbesinden daha çok evladın ihaneti yere devirir anneyi… “Kim derdi ki, koynumda büyüttüğüm o ellerin benim şu ak, şu kınalı saçlarımdan tutarak acımadan, titremeden bana bıçak vuracak?” diye inlerken, oğlunun elinde kan görür. Ve bunun üzerine, benim yazarını kıskandığım, okuru tam kalbinden yakalayacak ve yaralayacak cümle gelir anneden: “O kan ne?.. O damlayan kimin kanı? Yoksa bana bıçak saplarken ellerin mi kesildi? Kesildi mi ellerin?! Kıyamam… Kaç buradan, seni şimdi gelip burada tutarlar; zincir vurup o karanlık zindanlara atarlar. Kaç buradan kuş gibi, ben kanımı helal ettim, sen de affet Yâ Rabbî!..”
*
Şiirin öyküsü bu; yürek yakıcıdır, Ve, elbette ki
Yaşanmıştır… Annelerin günleri kutlu olsun.
Onların işi çok zorlaştı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.